Bazı insanlar acı bir yemeğin yarattığı
yanma hissinden zevk alır. Öyle ki, bazıları hobi olarak, hatta takıntı
derecesinde dünyanın en acı biberini bulma peşindedir.
Acıseverler, acı biberdeki kapsaisin maddesinin
ağızdaki acı sinirlerinde bulunan reseptörleri harekete geçirdiğini ve herhangi
bir zararı olmadığını biliyor. Birkaç dakika içinde bu yakıcı his geçecek ve
ancak atıklar vücudu terk ederken yeniden hissedilecektir.
Biberdeki acının dozu, Scoville skalası
olarak bilinen bir ölçeğe göre belirlenir. Buna göre, Carolina Reaper adıyla
bilinen biber 2,2 milyon gösterge ile en acı olanıdır.
Günlük yemekte alınan acı biber dozunun
kimseye bir zararı olmazken, macera peşindeki acı biber heveslilerinin bazı
olumsuz deneyleri olmuştur.
Acı biber
tecrübesi
2014'te İngiltere'nin Brighton kentinde
yayınlanan The Argus gazetesinden iki gazeteci, TripAdvisor adlı seyahat
sitesinde övgüyle bahsedilen ekstra acı burgerleri denemişti. Burada kullanılan
sosun acısı Scoville skalasında biber gazından daha yüksek derecedeydi.
Acı dayanılmaz boyuttaydı. Gazetecilerden biri acıyı yatıştırmak için epeyce süt içmiş, diğerinde ise ağır mide krampları, ellerde his kaybı, titreme ve hızlı nefes alma gibi belirtiler baş göstermişti. Sonunda ikisi de hastaneye kaldırıldı. "Öyle acı çekiyordum ki ölüyorum sandım" diyordu biri.
Bazıları dünyanın en acı biberlerini
kamera önünde yemeye kalkışır. Danimarka'da bin kişinin acı biber yeme girişimi
filme alınmış, herkesin terlemesi, hıçkırması ve sonunda kusması
görüntülenmişti.
Matt Gross ise Bon Apetit (Afiyet Olsun)
dergisi için yaptığı bir denemede, dünyanın en acı biberi olarak bilinen
Carolina Reaper biberinden üç tane yediğini ve kalp krizine benzer belirtiler
de dahil olmak üzere semptomların 14 saat sürdüğünü yazıyordu.
Neden
yanma hissi?
Peki acı biber neden bu kadar ciddi belirtilere
yol açabiliyor?
Kapsaisin molekülü belki de bitkileri
mantarlardan korumak için ortaya çıktı. Fakat bu madde, acı algısı yaratan
ağızdaki bazı sinir hücrelerini (nöronlar) harekete geçiriyor. Bu hücreler
beyne yanma hissi gönderiyor. Acı biber yendiğinde oluşan bu yanma hissi gerçek
yanma sonucu oluşan acı hissine benzerlik gösteriyor.
Bu nedenle, vücudun acı biber yeme
sonucu oluşan semptomlara karşı tepkisi de gerçek yanma ile aynı. Örneğin
terleme yoluyla vücut serinletilmeye çalışılıyor. Acıyı algılayan sinir
hücrelerinin salgıladığı maddeler kan damarlarının genişlemesine neden oluyor.
Böylece hasar gören yerin onarılması için daha fazla kan taşınıyor. Fakat bu
genişleme aynı zamanda yangıya (enflamasyon) yol açıyor.
Acı biber mideye iner inmez krampların
baş göstermesi midede de sinir uçları olmasındandır. Vücut açısından yanmanın
kaynağı ister ısıya ister kimyasala bağlı olsun, hedef ondan kurtulmaktır.
Sinir
hücrelerinde ölüm
Yakıcı kimyasal maddeler yutma halinde
devreye giren vücut reaksiyonları kapsaisin moleküllerine karşı da gösterilir.
Ağızda, midede ya da başka bir yerde yanma hissini algılayan nöronlar, bu acıya
sebep olan şeyin ayrımını yapmaz, vücut aynı şekilde tepki verir.
Fakat acı biberin verdiği bu geçici
rahatsızlık dışında uzun vadeli herhangi bir tehlikesi yoktur. Fakat
biyologlar, genç memelilerin uzun süre kapsaisin maddesine maruz kalmasının
bazı acı nöronlarının ölümüne yol açtığını gözledi. Bu hücreler zamanla
yıpranıyor ve yeniden üretilmiyor.
Bazıları, biber bitkisinin, memeliler
tohumlarını yemesin diye böyle bir savunma mekanizması geliştirdiğine inanıyor.
Bu tohumları yiyip dışkılarıyla başka bölgelere dağılmasını sağlayan kuşlarda
acı reseptörlerinin bulunmadığı biliniyor.
Fakat biber bitkisi, bu acı hissinden zevk alan memeliler olarak insanla karşı karşıya. Neyse ki bu durum ona zarar veren bir sorun değil.
Margaret Atwood'un 1985'te gerçek
politik gelişmelere dikkat çekmek üzere yazdığı Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanı
güncelliğini hala koruyor.
Beyaz başlık ve kırmızı pelerin kadınlar
üzerindeki baskının simgesi haline geldi. Margaret Atwood 1985'te yazdığı Damızlık
Kızın Öyküsü adlı romanında bu imgeyi ruhumuza kazıdı. Bu distopik
romanda kadınların elitlere çocuk doğurma amacıyla köleleştirilmesi
anlatılıyor, kadınlara itaat simgesi olarak bu giysiler giydiriliyordu.
Hem kitap kapağında, hem 1990'da yapılan
filmde ve geçen yıl televizyonda yayınlanan dizide, hatta kadınların
doğurganlık haklarıyla ilgili gösterilerde kırmızı pelerin ve beyaz başlık
birer simge oldu.
Ama bu giysilerin bizde çağrıştırdığı
karakter genellikle hikayenin kahramanı Offred olmuştur.
Gilead Cumhuriyeti'nde hizmetçilik yapan Offred'in, ev sahibi komutan Fred ile
itirazsız, düzenli sekse rıza göstermesi gerekmektedir (Offred adı Fred'in
anlamına gelir).
Yönetici sınıftan kadınların çoğu
çevredeki toksinler nedeniyle kısırlaşmıştır ve Offred doğurganlık özelliğine
sahip ve bu iş için kullanılan kadınlardan biridir. ABD'de bir darbeyle hükümet
devrilip dine dayalı Gilead devleti kurulmadan önce Offred evlenmiş ve bir kızı
olmuştur.
Romanın yazarı Atwood, hikayeyi
1980'lerdeki siyasal ve sosyal olaylardan esinlenerek yazdığını söylüyor,
"spekülatif kurgunun gerçeğe dönüşebileceğini" vurguluyordu.
Kitap ilk yayımlandığında Atwood,
oradaki gelişmelerin esinlendiği gerçek olaylara değinen gazete kupürleriyle
gidiyordu röportajlara. ABD'nin muhafazakarlaşmasına Ronald Regan'ın başkan
seçilmesini, Hristiyan lobi gruplarının etkisinin artmasını örnek gösteriyordu.
Atwood Kanadalı olmakla beraber ABD'deki
kaygı verici gelişmelerden yola çıkıyordu bu hikayede. Hristiyan köktencilerin
siyasi gücü artıyor, çevreyle ilgili kaygılar büyüyor, kadınların üreme
haklarına yönelik saldırılar, kürtaj karşıtlığı vs. gelişiyordu.
Toronto Üniversitesi'nde İngilizce
profesörü SC Neuman'ın üniversite dergisinde2006'da yazdığı makaleye göre,
"Offred 1970'lerin feminizminin ürünüdür ve bu karakter 1980'lerde kadın
haklarına yönelik saldırıların arttığı bir ortamda kendisini bulmuştur."
Damızlık Kızın Öyküsü feminist bir uyarı
özelliğinin yanı sıra kutsal kitaplardaki cinsiyetçi yaklaşıma karşı bir
yorumdur. Atwood kitapta sadece ABD'deki dinci sağcıların güçlenmesinin
sonuçlarına değinmiyor, başka yerlerdeki gelişmeleri de ele alıyordu. Örneğin
Romanya'da Nikolay Çavuşesku doğurganlığı artırmak için doğum kontrolü ve
kürtajı yasaklamış, Arjantin'de 1976'da bir darbe ile iktidarı alan askeri
cunta, muhalifleri 'kaybedip' çocuklarını bazı seçkin ailelere vermişti. Alt
sınıfların çocuklarının yönetici sınıflara verilmesi fikri buna dayanıyordu.
Ancak Atwood'un kitabında Amerikan
Püritenizmi temel referans noktasını oluşturuyor. Atwood, 1980'lerde
yaşananlarla 17. yüzyıl Püriten New England sömürgecileri arasında paralellik
kuruyor, bunların kadınlara karşı cinsiyetçi yargılarını ele alıyordu.
Kitabın 1990'da sinemaya uyarlanması pek
başarılı olmamıştı. Alman yönetmen Volker Schlöndorff'un filmi cinsel gerilim
filmi olarak öngörmesi, orijinal metinden büyük bir sapmaydı.
Daha sonra kitap oyun olarak sahneye
uyarlandı; 2000'de Kopenhag'da, 2003'te Londra'da, 2004-05'te ise Kanada'da
opera şeklinde sahne aldı; 2013'te baleye uyarlandı.
Damızlık Kızın Öyküsü, geçen yıl
televizyon dizisi şeklinde yayınlanması ile pop kültüre girmiş oldu. Günümüzle
bağlantısını kurmak için, Offred'in teokratik yönetim öncesi anılarına modern
unsurlar eklendi.
Dizi yayına geçmeden üç ay önce Donald
Trump'ın ABD başkanı olarak göreve başlaması etkisini daha da artırdı. Hikayede
konu edilen kurgu birden daha olası görünmeye başladı.
"Hristiyan köktencilerin darbesiyle
Gilead Cumhuriyeti kuruluyor, başkana suikast düzenlenip Kongre makineli
tüfeklerle taranıyor, olağanüstü hal ilan ediliyor ve 'İslamcı fanatikler'
suçlanıyor" diye anlatıyor Joyce Carol Oates. "Tıpkı George Orwell'in
1984 kitabında anlatılanlar gibi Cumhuriyet 'düşmanlar'a karşı sürekli savaş
üzerinden kendi gücünü pekiştiriyor."
Trump'ın otoriter eğilimleri ve başkan
yardımcısının homoseksüel ve kürtaj karşıtı tutumu ile birleşince tüm bunlar
daha gerçekçi bir görünüme bürünüyor. Kadınların üreme alanındaki özgürlüğü ile
ilgili haklarını sınırlayan yasa önerilerine karşı protesto gösterilerinde
Offred kostümleri giyilmeye başlanıyor. Trump'ın başkanlık töreni sırasında
düzenlenen Kadın Yürüyüşü, Damızlık Kızın Öyküsü'nde ifade edilen sokak
gösterilerini hatırlatıyor.
Damızlık Kızın Öyküsü adlı dizinin
ikinci sezonu başladı. Kadınlarla ilgili kültürel arenada büyük değişimler
yaşanmakla birlikte Atwood'un romanı güncelliğini koruyor.
İlk sezonun yayınlanmasından bu yana,
kadın aktörlerin Hollywood'da uğradığı cinsel istismara karşı kampanya şeklinde
başlayan ve giderek yayılan #metoo hareketi gelişti ve
Offred'in hikayesi de benzer bir dönüşüm geçiriyor. Romandaki anlatımın dışına
çıkılan bu sezonda, Offred'in baskıcı rejimde kendi gücünü yeniden ele geçirme
yolları bulduğunu ve bunun #metoo hareketi ile benzerliklerini görüyoruz.
Prodüktörler belli ki diziyi çekerken bunları gözetmiş.
Temmuz 2017'de Man Adası'nda daha gelişkin kürtaj olanakları için gösterisi
yapan kadınlar Damızlık Kız pelerini ve başlığı giymişti.
Damızlık Kızın Öyküsü yayınlandığından
bu yana kitaptan en fazla yapılan alıntı, daha önce orada kalan hizmetçi
tarafından Offred'in kaldığı odanın duvarına kazınmış olan "Piçlerin seni
ezmesine izin verme" sözleriydi.
Öyle ki bazı feministler bu sözleri
vücutlarına dövme şeklinde yazdırdı. Cadılar Bayramı'nda ve protesto
gösterilerinde Damızlık Kız giysileri giyiliyor. Atwood, Guardian gazetesine
yazdığı bir makalede, "Bu eğlence mi yoksa siyasi öngörü mü? Her ikisi de
olabilir mi? Kitabı yazarken bunların olacağını öngörmemiştim," diyor.
Damızlık Kızın Öyküsü'nde verilen
mesajlar ve semboller bugün her zamankinden daha güncel duruyor. Ama Atwood'un
kitabı ile ilgili bu düşünceleri her zaman dile getiriyoruz. 30 yıl sonra
kitabın yeni bir adaptasyonu yayınlandığında da aynı şeyi söyler miyiz? Bunu
zaman gösterir.
Türkiye’de oldukça popüler olan
ve çok sevilen animasyon film serisi Ice Age (Buz Devri) yeni filmi The Ice Age
Adventures of Buck Wild ile dönüyor. Yeni Buz Devri filminden ilk fragman
yayınlandı.
Fragmana baktığımızda diğer filmlerde yan karakter
olarak yer alan BUck, Crash ve Eddie’ye odaklanıldığını, ana karakterlerimizin
ise daha az gözüktüğünü görüyoruz. Bu da biraz hayal kırıklığı yaratmadı değil
açıkçası. Filmin sinemalarda değil de bir dijital platform olan Disney Plus’ta
yayınlanacak olması bu değişikliğin sebebi olmuş olabilir.
İşte The Ice Age
Adventures of Buck Wild Fragman
The Ice Age Adventures of Buck Wild, 28 Ocak 2022’de
yayınlanacak. Disney Plus’ın bu yıl ülkemizde hizmete başlayacağını biliyoruz
ancak kesin olarak çıkış tarihi bilinmiyor. Bu yüzden yeni The Ice Age
Adventures of Buck Wild filminin ülkemizde sinemalarda gösterilme ihtimali de
var.
10 yıllık yayın
lisansı
Disney+, RTÜK’ten 10 yıllık yayın
lisansı aldı. Disney Plus’un hala ne zaman yayına başlayacağı yönünde kesin
tarih olmasa da 2022 yılında yüksek ihtimalle Türkiye’de de Disney+ hizmeti
kullanılabilir olacak.