Ford Motor Company, Henry Ford tarafından Highland Park, Michigan, ABD'de 16 Haziran 1903 tarihinde kuruldu. Şu anda merkezi Dearborn, Michigan'dadır.
Michigan'da dünyada ilk otomobil üretimine adım atan otomotiv sektörü liderlerinden Ford Motor Company, 6 kıtada 200 pazarda araç üretip dağıtmaktadır. Dünya genelinde yaklaşık 187.000 çalışanı vardır. 2007 yılı cirosu 172,455 Milyar dolardır. Ford Motor Company’nin ana ve bağlı otomotiv markaları; Aston Martin, Ford, Lincoln ve Mercury’dir. Otomotivle ilgili hizmet kuruluşları Ford Motor Credit Company ve Hertz’i de kapsamaktadır. Ford Jaguar ve Land Rover'i 2008 yılında bir Hint şirketi olan Tata'ya, Volvo'yu ise 2009 yılında bir Çin şirketi olan Geely'e satmıştır.
Ford oldukça yüksek sayıda üretime geçerken endüstrinin de genel anlamda gelişmesinde büyük rol oynadı. Ford, Eli Whitney'nin düşüncelerini kullanarak değişebilir parçaları kullanıyordu. Böylelikle, arabalar daha düşük masraflarda üretilebiliyor ve yenilenebiliyordu.
Tarihi
12 kişinin 28.000 dolar yatırım yaparak kurduğu Ford günümüzde en fazla otomobil satan markalardan biri konumundadır. Şirket ilk arabasını 20 Temmuz 1903 yılında yapmıştır. Daha sonra Henry Ford'un şirket ve fabrika çalışanlarına da otomobil sahibi olabilme olanağı sunarak geliştirdiği Ford Model T 1908 yılında piyasaya sunulmuştur. Henry Ford'un seri üretim metodunu bulmasının üretim hızını arttırması ve maliyetleri düşürmesiyle beraber 1913 yılında 12.5 saat olan şasi üretimi süresi 2 saat 40 dakikaya düşmüştür. Bunun yanı sıra Ford, aynı dönem içerisinde çalışanlarının maaşlarını 2 katına çıkararak günlük 9 saatlik çalışma sürelerini de 8 saate düşürmüştür. Rakip şirketler bunu kapitalizme uygun görmese de yıl sonunda Ford Amerika'daki tüm arabaların %50'sini üretiyordu. 1918 yılında ise, ülkedeki arabaların yarısı Model T olmuştu. Bunun yanı sıra, bu modelin fabrika çıkış renginin siyah olmasının sebebi de siyah boyanın en hızlı kuruyan boya olmasıydı. 1927 yılında Model T yerini Ford Model A'ya bıraktı.
I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Amerika'daki Büyük Buhran döneminde ise, Amerika'daki tüm şirketlerde olduğu gibi Ford da bir çöküntü yaşadı ve birçok fabrikasını kapatmak zorunda kaldı. II. Dünya Savaşı döneminde tank üreterek şirket ayakta kalmaya çabalarken savaş sonrasında Ford tekrar eski günlerine dönmeye başladı.
1955 yılında halka açılan Ford, sonraki yıllarda Kanada, Meksika, Birleşik Krallık, Almanya, Brezilya, Arjantin, Avustralya, Güney Afrika ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede fabrikalar açtı. Türkiye'deki ortaklığı %51 The Ford Motor Company, %49'u Otosan AŞ olarak başladı. 3 Ekim 1997 tarihinde imzalanan bir anlaşma ile Ford ve Otosan hisselerini eşitledi. Böylece Otosan A.Ş. yeni ismiyle Ford Otomotiv Sanayi AŞ, yani Ford Otosan ortaya çıkmış oldu.
1997 yılında ortaklık eşitlenmesinden sonra Ford Avrupa'nın, ekonomik bulmadığı için askıya aldığı bir proje, Türkiye'nin üretim kabiliyeti ve ekonomik koşulları nedeniyle Türkiye'ye aktarıldı. Bu projenin gerçekleştirilebilmesi için 150.000 adetlik bir kapasiteye ihtiyaç vardı ve İstanbul fabrikası bunun için uygun değildi. Böylece yeni bir yer arayışına başlandı. Birkaç alternatif yer değerlendirildi, sonunda Gölcük'te deniz yoluna açık bir arsa bulundu.
Ulaşılan bu seviye ile Ford Otosan Kocaeli Fabrikası, Avrupa Ford Fabrikaları arasında denetçiler tarafından 2002, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında "Best Plant In The World" olarak adlandırıldı ve en iyi notu elde edip birinci oldu.
Bir dönem Ferrari'yi satın alan Ford, Enzo Ferrari'nin yarış takımını Ford'un yönetmesini istememesiyle bu anlaşmayı bozdu. Bunun peşinden gelen büyük bir rekabet; Ford'un GT40 modeli ile Ferrari'yi yenmesiyle sona erdi. Bunun ardından bu efsane model hem yarışlardan, hem de üretimden çekildi.
Ford'un merkezi günümüzde Dearborn, Michigan, Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunmaktadır. Bünyesinde Mercury, Lincoln'u da bulunduran Ford ayrıca Mazda'ya da ortaktır. Bunun yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük araba kiralama şirketlerinden biri olan Hertz'in de sahibidir.
2005 yılında spor modeli Ford Mustang'e yeni bir yüz sunmuş olan Ford, tasarımında eski Mustang'in ruhunu yansıtan agresif çizgilerini koruyarak 3 farklı modelle beğenileri toplamıştır. 45 yıldır Mustang efsanesini üreten Ford, 2010 modeliyle Mustang'e yeni bir boyut getirmiştir.
Modeller
Binek Araçlar | Spor Araçlar | Ticari Araçlar | Arazi Araçları |
Ford Ka |
Ford GT40 | Ford Transit | Ford Kuga |
Ford Fiesta | Ford GT | Ford Transit Connect | Ford Explorer |
Ford Fusion | Ford Mustang | Ford Tourneo Connect | Ford Explorer Sport Trac |
Ford Focus | Ford Tourneo Courier | Ford Escape | |
Ford Focus CC |
Ford Ranger | Ford Expedition | |
Ford Mondeo | Ford E-Series | ||
Ford Taurus |
Ford F-Series Super Duty | ||
Ford Five Hundred | Ford Cargo | ||
Ford Freestar | Ford Fiesta Van | ||
Ford Edge |
|||
Ford C-MAX |
|||
Ford S-MAX |
|||
Ford Galaxy | |||
Ford Focus RS | |||
Ford Focus ST |
|||
Ford Thunderbird |
|||
Ford Falcon | |||
Ford Crown Victoria | |||
Ford GT | |||
Ford GT40 |
|||
Ford Taunus |
|||
Ford Escort | |||
Ford Scorpio |
Girişimci olmak ve küçük bir işletmenin sahibi olmak ya da bir işi yönetmek okulda öğrendiğimizden tamamen farklı olduğunu gösteren 16 bilgiyi sizin için sıraladık.
1. En önemli yeteneğiniz çevrenizdir
Okulda işi yaparak başarılı olursunuz; ancak iş hayatında bağlantılarınız sizi başarılı yapar. Bağlantılarınız ya da başka bir deyişle tanıdıklarınız, sizi profesyonelliğe götürecek fırsatlar sunarken daha deneyimli girişimcilerin desteğini de sağlar. Üniversitede ders aralarında arkadaş çevresini genişleten o çocuklar mezuniyetten sonra çabucak üst adımlara çıkabilenlerdir.
2. Okuldaki iyi notlar iş hayatında başarı anlamına gelmez
Her ne kadar okulu dereceyle bitirenler iş hayatında daha büyük fırsatlarla karşılaşsalar da okul, iş hayatından çok daha farklı yetenekler gerektirmekte ve sunmaktadır.
3. İş kurmak Roller Coaster’a binmek gibidir
Zirveye ulaşmanın en kolay yolunun iş kurmak olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Gerçekte iş kurmak kısa yoldan ziyade vahşi bir karnaval gibidir; yüksekler çok yüksekte, alçaklar ise yerin altındadır. Bir işletme sahibi olmak her türlü sorumluluk, stresle yüzleşmenize sebep olacakken hedeflere ulaşmanız da coşkuyu beraberinde getirecektir.
4. Öğrenmek asla bitmez
Aslında aynı okulda olduğu gibi iş hayatında da her alan hakkında her geçen gün yeni bir şey öğrenmek gerekmektedir. İş sahibi olarak yalnızca kendi alanınızda uzmanlaşmanız yetmez aynı zamanda insan kaynaklarından muhasebeye kadar her alanda kendinizi geliştirmelisiniz. Bilgi ve deneyimlerinizi bu şekilde başka departmanlara yaymak sizi yalnızca bilgili yapmaz aynı zamanda yeni fikirler ve yeni yollar konusunda size fikirler verir.
5. İş sahibi olmak bir şirkette işe başlamaktan kolay değildir
“Kendi işinin patronusun” cümlesi kulağa hoş gelse de bu patronluk Pazar sabahı saat 5’te iş yerine gitmeyi gerektirebilir. İş sahibi olarak işletmenin her türlü kaynağı, üretkenliği, işleyişi hakkında sorumluluğunuz varken; bir iş yerinde çalışıyorsanız tek sıkıntınız yöneticinizin sinirli halleri olacaktır.
6. Kendi ekmeğini kazanmanın verdiği his harika da olsa…
Para kazanmaya başlamak gerçekten bir şeyleri yapıyor olduğunuzun göstergesidir. Maaşınız başkalarının bütçesinden vergilendirilmiyor; siz sahaya çıkıp gelirinizi bulmaya çalışıyor onun için savaşıyorsunuz. Bu durum başlı başına farklı bir dünya görüşüdür.
7. … başkalarını iş sahibi yapmak paha biçilemez
Takım olarak çalışıp size ve yaptıklarınıza saygı duyan çalışanlarınız olduğu sürece bu his paha biçilemez. Herkesin ortak olduğu vizyon değer yaratır. Siz çalışanlarınızın hedeflerine ulaşmaya yardım ettikçe kendi hedeflerinize o kadar yakın olursunuz.
8. Tanıdığınız herkesten daha çok çalışacaksınız
Haftalık 40 saatlik çalışma sürecinden kaçınmak sizi, iş kurarak haftalık 80 saate mahkum bırakacaktır. Hafta sonları arkadaşlarınızla plan yaptığınızda bile işleriniz aklınızdan çıkmayacak ve maalesef suçluluk duyacaksınız.
9. Arkadaşlıklarınızı gözden geçirmeniz gerekecek
Çoğu okul arkadaşınız maaşlı, normal işlerde çalışırken; onlara iş kurduğunuzu söylemeniz beklemediğiniz tepkileri almanıza neden olabilir. Çoğunlukla kıskançlık sebepli bu tepkiler heves kırıcıdır. Onlar için siz, kabuğunuzdan çıkmış ve hayalinizi yaşıyorsunuz -her ne kadar bu hayal size zorluklar getiriyor olsa da. Bu yüzden bazı eski arkadaşların gitmesine izin vermek gerekir özellikle size gölge yapanların.
10. Bazı rakipleriniz ise en yakın arkadaşınız olacak
Filmlerde rakip firmalar kanlı bir rekabet içinde olsa da gerçek hayatta size yol gösterecek olan rakiplerinizdir. Rakiplerinizle bağlantı kurun ve uygun olduğu yerlerde onların deneyimlerini kullanmaktan çekinmeyin.
11. Hiçbir şey planlandığı gibi gitmeyecek
Eğer tahmin edilebilir sonuçları görmek istiyorsanız sabah 9 akşam 5 çalıştıran firmalara geri dönmelisiniz. Çünkü girişimcilikte düzenli ilerleyen çizgiler yoktur. Verimli olduğunu düşündüğünüz her planı her gün yeniden gözden geçirip yeniden düzenlemeniz gerekecek. Sorumlu bir lider bir plana inatla tutunmak yerine yeni yollar bulabilendir.
12. Sağlık her şeyden önemli
Sabahın 3’üne kadar çalışmış olmanız işinizi bir yere getirecek olsa da sizi gün be gün mahvedecektir. Uykunuzu iyi almalı, sağlıklı beslenmeli ve spor yapmalısınız.
13. Gerekiyorsa bırakın
Tamamen işi değil tabii. O anki planınız, stratejiniz, fikriniz… Olmuyorsa bırakın ve yenilerine yönelin. Kimse ilk denemede başarılı olmadı.
14. Sizin zamanınız diğer kaynaklardan daha önemli
Hocalarımız bize “hayır” demeyi öğretmedi. Ama bir işi siz yönetiyorsanız zamanınızı korumak için hayır demeniz gerekiyor. Zamanınızı alacak her bir iş sizi hedefinize yaklaştırmalı.
15. Büyük sözler vermek en büyük hata
Hayalinizde adım adım ilerleyebilmek için siz de diğer işletme sahipleri gibi her şeye olumlu bakabilirsiniz. Ancak çalışanlarınıza, müşterilerinize yerine getiremeyeceğiniz sözler vermek çok büyük zararları beraberinde getirecektir.
16. Diğer başarı hikayeleri sizin hikayenizle aynı değil
Girişimciler idol edindiklerinin başarı hikayelerine takılıp kalmışlardır. Bu durum büyük bir ilham kaynağı olsa da sizin işletmenizin kendine özgü yokuşları var. Başka bir işletme için işe yarayan çözüm sizinkinde anlamsız olabilir. Kendi vizyonunuza güveniyorsanız, bu inanç sizi daha ileriye götürecek.
Kaynak:Toptalent
1. İşin gerektirdiklerini iyice okuyup size uygun olduğundan emin olmadan her önünüze gelen işe başvurmayın.
2. İş başvurusu için hazırladığınız özgeçmiş ve ön yazıda kesinlikle yazım hatası olmamasına dikkat edin.
3. Özgeçmişinizde paylaştığınız sosyal medya hesaplarında ölçülü davranmaya özen gösterin. Özgür olmak istiyorsanız bu hesapların adreslerini CV'nize yazmayın.
4. Kariyer hedefinde en sık yapılan hatalardan biri de iş görüşmesi etiğine uymamaktır. Uygun ve sade kıyafetler seçip, zamanında ofiste olmaya ve nazik konuşmaya özen gösterin.
5. Linkedin, iş dünyasındaki başarılarınızı ve düşüncelerinizi paylaştığınız bir sosyal ağdır. İş görüşmesinin hemen öncesindeki gün bir bildirim paylaşmak ise oldukça yanlıştır. Linkedin hesabını düzenli güncelleyin.
6. İş görüşmesine gideceğiniz şirketle ilgili adından başka bir şey bilmiyorsanız olmaz. Mutlaka ufak çaplı bir araştırma yapın.
7. İş görüşmesine maaşınızı sormakla başladıysanız yavaşça çantanızı alıp koşarak uzaklaşabilirsiniz. Zira en kusurlu hareketlerden birini yaptınız demektir.
8. İş görüşmesinde kaderinizi karşınızdakinin ellerine bırakmak yapılan hatalardan biridir. Bu işten ne beklediğinizi ve kendinizi hangi pozisyonda gördüğünüzü açıkça belirtin.
9. Pazarlık yapmak iş yaşamının bir gereksinimidir. Pazarlık yapmadan iş görüşmesini sonlandırmayın.
10. Hafta sonu çalışma, mesai gibi konular ortaya çıktığında kesin bir şekilde reddetmeyin ancak ofiste geçireceğiniz verimli saatlerin işlerinizi halletmede yeterli olacağını ancak çok önemli durumlarda fazla çalışmaktan da çekinmeyeceğinizi belirtin.
Psikopatik öğelerin hepimizin doğasında var olduğunu ve içinde yaşadığımız dönemin ve eğilimlerin bizi psikopatlaştırdığını savunanlardan mısınız?
Dünya Sağlık Örğütü’ne göre psikopatlar, kendine aşırı güvenen, egosantrik, empati yoksunu, çabuk sinirlenen, ustalıkla yalan söyleyebilen, dürtüsel tepkileri olan ve soğuk kalpli insanlarmış! Bu özelliklere bakınca ilk tepkim yaşasın ben psikopatım demek oldu.
Eğer içimizde sevgi, şefkat, alçakgönüllülük, inanç ve dürüst olma özelliklerini bir arada taşıyorsak hepimiz mükemmel bir insanız. Şimdi hepinizin bu özellikler ben de de var dediğini duyar gibiyim.
İnsanı diğer tüm canlılardan ayıran en önemli özellik seçme özgürlüğü, diğer bir değişle hür irade ile karar verme ve kararlarının sorumluluğunu alma kabiliyeti. Sanırım bir psikopatla iyi bir insanı ayıran en temel özellikte burada seçme özgürlüğünü nasıl kullandığında yatıyor.
İş hayatında her gün karar vermek ve seçim yapmak durumunda kalıyoruz. Bu verdiğimiz kararları ve yaptığımız seçimleri, farkındalık, zihinsel sağlamlık ile alıyor ve yaptığımız iş sonucunda başarımızı alçakgönüllülük, sevgi ve şefkat ile karşılıyorsak, sahip olduğumuz psikopatik özellikleri iyi insan ve iyi bir lider olarak kullanıyoruz demektir. Eğer bu kararları vicdandan yoksun bir şekilde, insanları kullanarak ve dürtüsel bir şekilde alıyorsak içimizdeki psikopatın bizi ele geçirmesine izin veriyoruz demektir.
İş hayatında iyi bir lider ile psikopat bir lideri ayıran sınır, liderin karar alırken hangi ruh hali ile o kararı aldığıdır.
Eğer aldığı kararı bütünün yararına olacak şekilde sağ duyu ile alıyorsa ve sonuçları istediği gibi gitmediğinde sorumluluğu üstleniyorsa o lider sahip olduğu psikopatik özellikleri iyi bir lider olmak için kullanıyor demektir.
Her iyi lider psikopatik özellikler taşır
Psikopatik özellikler taşımak bir insanı psikopat yapmaz ama bu özellikleri taşımak bir insanın hayatta kalmasını sağlar ve onun başarılı olması için gerekli adımları atmasına yardım eder.
İş dünyası bizi gitgide daha hızlı olmaya ve daha hızlı karar almaya zorluyor. Bu kararları çoğu zaman zamanın koşullarına uyarak ve düşünmeden alıyoruz. Aldığımız kararların etkilerini ve yansımalarını hemen ölçemiyoruz.
İçinde yaşadığımız iş dünyasında neredeyse gerilimsiz bir günümüz bile yok ve olmayacak. Bu durum çoğunlukla bizim iki uçta diğer bir değişle daha saldırgan ya da daha pasif olmamıza neden oluyor. Her iki durumda da içimizdeki öfke birikiyor ve psikopatik eğilimlerimiz artıyor. Sağduyuyu, alçak gönüllülüğü ve dürüstlüğü kaybediyor ve yerine dürtüselliği, soğuk kalpliliği ve insanları kullanmayı koyuyoruz. Seçme şansı elimizde, gerilim ve stres olmadan yaşayamayacağımız gibi, bu gerilimi olumlu bir şekilde de kullanabiliriz.
İnsanın gerçekte ihtiyaç duyduğu şey gerilimsiz bir durum değil, daha çok uğruna çaba göstermeye değer bir hedef, özgürce seçilen bir amaç için uğraşmak ve mücadele etmektir. İhtiyaç duyduğu şey ne pahasına olursa olsun gerilimi boşaltmak değil, onun tarafından yerine getirilmeyi bekleyen potansiyel bir anlam çağrısıdır.
Yaptığımız işte anlam bulduğumuz sürece bizi psikopat yapan özellikleri kontrol altına alır ve bu özellikleri daha başarı olmak için ve daha iyi bir insan olmak için kullanabiliriz.
Bunu düşünmeye ne dersiniz?
Hem iş hayatında hem de günlük hayatta zamanın verimli kullanılması bireylerin yaşam kalitesini belirleyen en önemli unsurlardan biri. Eski ABD başkanı Dwight D. Eisenhower’ın zaman yönetimi konusunda literatüre kazandırdığı Eisenhower Matrisi’ni sizin için kaleme aldık.
Dwight D. Eisenhower 1953-1961 yılları arasında iki dönem ABD başkanlığı yapmış bir isim. Zaman yönetimi kendisi için oldukça önemliydi. Bu yüzden işlerini düzene sokmak amacıyla uzun yıllardır kullanılan Eisenhower Matrisi tekniğini geliştirdi. Tekniğin temeli Eisenhower’ın “Önemli olan nadiren acildir, acil olansa nadiren önemli.” sözüne dayanıyor.Yapılması gereken işleri öncelik sırasına koymadıysanız işi
yaparken odaklanamama, birçok işle aynı anda uğraşma gibi sorunlar yaşayabilirsiniz.
Hal böyle olunca gereksiz işlere odaklanıp zamanınızı verimsiz bir şekilde
harcayabilirsiniz. Eisenhower Matrisinde yapılması gereken işler dört gruba
ayrılıyor:
- Acil ve önemli
- Acil
ve önemli değil
- Acil
değil ve önemli
- Acil
değil ve önemli değil
Acil ve önemli mi?
Bu kategoriye giren işler en öncelikli olması gereken işlerdir. Diğer kategorilere giren tüm işlerinizi bırakarak, bu kategorideki işleri yapmaya başlamalısınız.
Acil ve önemli değil mi?
Bu kategoride yer alan işler genellikle iş arkadaşlarınızın veya başka kişilerin kendileri için sizden rica ettikleri işlerdir. Yapmanız gerekir ama önemli değildir. Elinizden geliyorsa yapabilir ya da başkalarına devredebilirsiniz. Genellikle mailler, gelen telefonlar da bu başlığa dahildir.Acil değil ve önemli mi?
Geleceğinizde fark yaratan uzun vadeli planlarınızın dahil
olduğu, sadece kendi isteklerinizden oluşan kategoridir. Bu işleri hemen
halletmenize gerek yoktur, ancak titiz bir şekilde planlamanız gerekiyor.
Acil değil ve önemli değil mi?
Bu bölgeye yerleştirdiğiniz işler “yapılmasa da olur” kategorisinde yer alıyor. Yapsanız iyi olur ama yapmamaya karar verirseniz de hayatınızda çok fazla değişikliğe sebep olmaz. Mümkünse yaparak zaman harcamayın. Gerçekten sizin için önemli olan ve listede en başa yazdığınız işleri hazırlayın.Evden çalışmaya başladığınız zaman, yatakta uzanarak çalışma isteğiniz de oluşur. Bu çalışma şekli uzun süreçte sizin için zararlı olabilir. Beyninizin yatak odasını dinlenme alanı olarak görmesi gerek. Sonuçta üretkenliğiniz azalabilir ve uykuya dalma sorunları yaşayabilirsiniz.
Temiz ve tertipli bir çalışma ortamı, şık aksesuarlar ve ferah bir atmosfer çalışma verimimizi destekleyebilir. İster geniş bir çalışma odası ister küçük bir çalışma köşesi olsun rahat edeceğiniz bir alanda, masaüstü bir çalışma ortamı kurmak işinize çok yarayacak.
Uzmanlara göre her 30 dakika için ideal oturma-kalkma dengesi şöyledir:
İş hayatında en çok vakit harcanan yerlerden biri de toplantılardır. Özellikle gerektiği gibi planlanmayan ve gündemi hazırlanmayan toplantılar verimliliğin düşmesine neden olur. Toplantılarınızı daha verimli hale getirmenizi sağlayacak önerileri bu yazımızda bulabilirsiniz.
Öncelikle Hazırlıklı Olun
Verimli bir toplantı geçirebilmenin en önemli kuralı hazırlıklı olmaktır. Konuya hakim ve hazırlıklarınızı tamamlamış şekilde toplantıya gitmeniz toplantının istediğiniz gibi geçmesini sağlayacak en önemli unsurdur. Özellikle bir sunum yapmanız ve kendi alanınızla ilgili güncel bilgileri aktarmanız gerekiyorsa önceden detaylı hazırlık yapmalısınız.
Toplantılardan verim alabilmenin en önemli kurallardan biri de zamanı iyi kullanmaktır. Bir toplantı dokümanı hazırlayıp zamanı, katılacak kişileri, nerede yapılacağını ve neler konuşulacağını toplantı öncesi katılımcılarla paylaşarak diğer katılımcıların da toplantı planına uymalarını sağlayabilirsiniz.
Dikkatinizi
Toplayın
Dikkatinizi dağıtacak nesneleri toplantı sırasında çevrenizden uzak
tutmak size artı puan kazandırır. Dağınık bir masa her zaman dikkat dağıtırken,
düzenli ve toplu bir masa konsantre olmanızı oldukça kolaylaştırır. Masanızda
toplantı sırasında ihtiyaç duymayacağınız cep telefonu, bilgisayar veya
yiyecek-içecek gibi maddeleri bulundurmamanızın hem size hem de diğer
katılımcılara olumlu etkisi olacaktır.

Katılımcı
Olun
Birçok toplantıda katılımcılar pasif kalmayı tercih
ederek söze hiç karışmaz. Herkesin kendi alanı hakkında daha aktif olduğu ve
katkıda bulunduğu toplantılar daha verimli olur. Siz de kendi uzmanlık
alanınızla ilgili konularda daha aktif olarak toplantıya yön verebilirsiniz.
Durum analizi yapabilmek ve konu hakkında söyleyecek şeylerinizin olması
toplantıya katılanları hem harekete geçirecek hem de toplantının verimini
arttıracaktır.

İş arayanların çoğu "İrtibatta olacağız!" cümlesinden hoşlanmıyor. Çünkü bu cümle, temelde "Sen bizim için doğru değilsin" in daha yumuşak bir versiyonu. Deneyimden yoksun muyuz yoksa işe alan kişi becerilerimizi tam olarak takdir edemedi mi? Ya da belki de kusurlarımız konusunda fazla mı dürüsttük? İş görüşmesi sırasında nelere dikkat etmeniz gerektiğini sizler için derledik. İşte detaylar...
Zayıf yönlerin neler?
Zayıf
yönleriniz hakkında şaka yapmayın ve onlara gülmeyin, bunun yerine onları
dürüstçe kabul edin. Sizinle röportaj yapan kişi için en havalı şey, zayıf
yönlerinizi nasıl avantaja çevirdiğinizi görmek olacaktır. Örneğin, bir yıl
önce İngilizce yeterliliğiniz oldukça kötüydü, ancak dil kurslarına kaydoldunuz
ve şimdi akıcı bir şekilde İngilizce konuşabiliyorsunuz. Kusursuz insan yoktur
ve işe alım görevlisi olgun yaklaşımınızı takdir edecektir.
Meslektaşlarınız sizi nasıl
tanımlar?
Bu soruyu soran işe alım görevlisinin amacı, adayın
kendisini dışarıdan mantıklı bir şekilde değerlendirip değerlendiremeyeceğini
bulmaktır. Bu neden ile kendinizi övmeden, güçlü yönlerinizden bahsedin ve ekip
arkadaşlarınıza katkı sağlayacağınızı belirtin
Kendinizi tek kelimeyle
anlatın.
Kendinizi
tanımlamak için hem sıfatları hem de isimleri kullanabilirsiniz. Bunları
rastgele seçmeyin, bunun yerine gelecekteki konumunuza göre seçin. Bölüm
başkanı pozisyonunu mu hedefliyorsunuz? Cevabınız evetse, "Lider"
diye cevaplayın. "Gerçekçi" veya "dışa dönük" gibi
cevapları da kullanabilirsiniz.
Size ödeme yapmayı
bırakırsak, bizimle çalışmaya devam eder misiniz?
Adaylar genellikle "Evet" cevabını verir
çünkü potansiyel işverenin kendilerinden tam olarak beklediği şeyin bu olduğunu
düşünürler: Tam adanmışlık ve bağlılık. Gerçekte, işler biraz daha farklıdır.
İşveren muhtemelen mesleki becerilerinin değerini bilen bir çalışan bulmak ister.
Bu yüzden doğru cevap "Hayır" olmalıdır
Benim için herhangi bir
sorunuz var mı?
Bu soru
genellikle görüşmeyi bitirir. Bunun için hazırlanırsanız ve işe alım
görevlisine ne soracağınıza karar verirseniz mükemmel bir kapanış planlamış
olursunuz.
Açık
pozisyon açıklamasında veya şirketin web sitesinde kolayca cevap
bulabileceğiniz şeyler hakkında soru sormayın.
Örneğin, bu pozisyonda olan önceki çalışanın neden ayrıldığını bulmaya çalışabilirsiniz.